Kırık Çizgi Röportajı


Bir kaç hafta önce karar verip, uygulamaya geçirmeye çalıştığım; hayatımda ilk defa yaptığım bir olay bu röportaj. Çok amatörce oldu... Ezgi-Atacan ve Murat a ayrı ayrı teşekkür ediyorum beni kırmadıklarından dolayı...


(okumadan minik bir not: bana gönderilen metne dokunmadan, öylece koyuyorum)




İlkin şunu sormak daha makul gibime geliyor, Kırık Çizgi nin elemanlarının birbirlerine uzak mesafelerde hayatlarına devam etmeleri grubun gidişatını nasıl etkilemekte? Birbirinizi görmüyor olmanız müzikal yaratıcılığınıza ve gruba nasıl yansıyor? Sonuçta bambaşka mecralarda olmanın verdiği hissiyatı ve hayatınıza yansımalarını da es geçemeyiz herhalde?

Farklı şehirlerde olmamız çalışmalarımızı yavaşlatıyor. Aynı şehirde yaşasaydık çalışma imkânlarımız açısından bu bizim için bir avantaj olurdu. Yinede bu duruma iyi tarafından bakmaya çalışıyoruz. Uzakta olmamız nedeniyle birbirimizi ve birlikte müzik yapmayı çok özlüyoruz, buda bir araya geldiğimizde her şeyi daha keyifli yapmamızı sağlıyor.

Farklı yerlerde yaşayarak, bir yerde bambaşka hayatlar yaşamış oluyoruz. Bize göre bu bizim müziğimize farklı bir katkı sağlıyor. Birbirimize anlatmak, müziğimize yansıtmak istediğimiz farklı yaşantılarımız oluyor buda yaptığımız işlere yansıyor. Bir bakıyoruz herkes anlatmak ya da yapmak istediğinin dışında, ama ondan daha güzel bir şey ortaya çıkarmış.:)

Farklı şehirlerde yaşamamızı müzik yapmamızı önünde bir engel gibi görmüyoruz Kırık Çizgi olarak daha birçok şey yapmak istiyoruz ve bu yüzde hala devam ediyoruz.



Ve yine mesafenin uzaklığından devam edersem, hatta biraz daha kişisel sormam gerekirse; okul durumlarınız ve ilerisine dair ufukta ne görünüyor?

Murat: Benim okulum Haziran’da bitiyor, daha sonrasına dair ufuk biraz bulanık gibi, ama ufukta yüksek lisans görünüyor.

Ezgi: Ben önümüzdeki sene yine Amerika’ya gideceğim 1 sene daha orda devam edeceğim okula. Sonrası biraz karşıma çıkacak fırsatlara bağlı ama benim içinde yüksek lisans yapmak kaçınılmaz gibi.

Atacan: Okulum bu sene bitiyor. Önümüzdeki seneler içinde de yüksek lisans yapmayı düşünüyorum. Bakalım, henüz hiçbir şey belli değil. Birçok plan var ama henüz düşünce aşamasında.


O zaman önümüzde iki farklı Kırık Çizgi dönemi olacak diyebiliriz… Öncelikle Ezgi ara verene kadar grupça neler yapmayı planlıyorsunuz? Ve daha sonrasında, buna paralel Kırık Çizgi’ nin elemanları grup dışında farklı projelere vesaireye dair neler düşünmekte?

Ezgi gidene kadar Kırık Çizgi olarak yapmak istediğimiz tonla şey var. Kafamızda netleştirdiğimiz en yakın plan yeni bir kaç şarkı kaydetmek ve bunlardan birine video yapmak. Bunun dışında kesinleşmeyen ama yapmak istediğimiz daha birçok şey var ama kesinleşmeden söylemesek daha doğru olur. Söyleyip söyleyip yapamamak istemeyiz. .) Bunlar dışında daha çok konser vermek istiyoruz. Özellikde İzmir’de ve Eskişehir’de :). 2004te bir kere çalmıştık İzmir’de çok güzeldi, tekrar orada çalmayı çok istiyoruz ama bir türlü gerçekleşmiyor. İlgilenenlere duyurulur. .)

Murat: Benim tek kişilik bir projem olucak, bir kaç şarkı hazır, kaydetmem ve daha çok çalışmam gerekiyor sadece. Bunun dışında yakında gerçekleşecek bir iki proje daha var, onlar için de şu an beklemedeyim.

Ezgi: Ben göçebe hayatı yaşamak zorunda olduğum için maalesef çok uzun soluklu planlar yapamıyorum. Kafamda yurtdışına ilişkin bazı projeler var ama henüz sadece kafamda .) Umarım gerçekleştirebilirim, eğer olursa zaten bir şekilde duyururum.

Atacan: Okul durumunda olduğu gibi planlar, projeler var ama şu an belirsizler. Gelecek söyleyecek bize neler olacağını. 

Peki 29 Ocakta Peyote de bir konseriniz var. Bunun akabinde, Üçünüzün İstanbulda buluşması nasıl oluyor? Konser zamanlarınız mesafelerin kalkmasından ötürü daha mı doyurucu oluyor?

Eger konserden önceki haftalarda boş vaktimiz olursa, haftaiçi veya hafta sonu Eskişehir’de buluşuyoruz. Eskişehir’de buluşmak hem manevi hemde maddi açıdan rahatlık sağlıyor bize. Birbirimize çok yakın yerlerde oturuyoruz, ulaşım yok, studyolar ucuz, birbirimizle ve ailelerimiz ile daha cok vakit gecirebiliyoruz vs vs. 29 Ocaktan bir hafta öncede hepimiz Eskişehir’de olacağız. Eski ve yeni şarkılara çalışacağız. Aksine, Eğer Eskişehir’de buluşacak zamanımız olmuyorsa konserden bir gün önce ya da konser günü Ezgi ve Atacan İstanbul’a geliyorlar. Evde biraz dinlenip, bir yerde prova yaptıktan sonra mekâna gidip soundcheck i hallediyoruz, birseyler yedikten sonra konsere çıkıyoruz. Sonra eve gidip yorgunluktan bayılıyoruz. .) Bir gün sonrada geri dönüyorlar. Bu çok yorucu oluyor, fakat diğer türlü konser vermemiz epey zorlaşıyor. Yinede, konser vermemizde bizim bir araya gelmemiz ve çalışmamız demek. Bu yüzden yorgunluk çok sorun değil.


Myspace in yararları oluyordur tabii... Bu bağlamda Slusaj Natglasnite’ ı da size sormak isterim, aralık ayında Peyote de verdiğiniz konserde Zdenko yu da dinleme/görme şansım olmuştu, Hırvat, elektronik bir Proto Punk etkisi vardı sahnede... Siz ona ve şirkete(!) nasıl ulaştınız? o süreç nasıl gelişti? ve sonrasında gruba ne tür getirileri oldu?

Zdenko bize myspace üzerinden ulaştı. Toplamasında yer almamızı ve kayıtlarımızı basmak istediğini söyledi. Kayıtları yaptıktan sonra cdyi bizimle beraber, Zdenko da Hırvatistan’da bastı ve dağıttı. Bu süre zarfında sürekli iletişim halindeydik. Geçtiğimiz Aralık ayında da İstanbul’da bir konser, bir de djlik ayarladık. Geldiğinde Arka oda’da DJlik yaptı ve Peyote’de bizimle ve Kim Ki O ile beraber çaldı. Peyotede ki performansı oldukça ilginç bir o kadar da güzeldi; sesçisi Hrc altyapıları hazırlıyor Zdenko’da bunların üzerine vokal yapıyor. Aynı zamanda geldiğinde iki mekânda da stant açtı, zaten Zagrep’te de çoğu konserde de stant açıyor ve insanlarla orada tanışıyormuş. İki çanda, Cd, plak ve kitapla geldi. O iki çanta içinde Yugoslavya’dan Amerika’ya her yerden topladığı müziklerle dolaşıyor ve bu müziklere ulaşılabilmesi çok zor. Dolayısı ile taşıdığı çantalar bir nevi hazine gibi, bu yüzden kapağını açıp içine girdiğinde çıkması oldukça zor oluyor.:) Mesela, Türkiye’den örnek verecek olursak; Zdenko nasıl yaptıysa Ayyuka’nın stüdyoda doğaçlama çaldıkları bir kaydı basmış, Ayyukadakilerde bile olmayabilir o Cd.:). Türkiye’den ayrılırken de kafasında birçok planla yola çıktı, sanırım yaz bitimine kadar bir kısmını beraber gerçekleştireceğiz. Bize de çok katkısı oldu Zdenko’nun . Yaptığımız müziği bulunduğu coğrafyaya ulaştırdı, şarkılarımızı radyo programlarında çaldı ve akabinde Slovenya ve Hırvatistan’dan orada çalmamız için mesajlar gelmeye başladı. Bu arada söylemekte fayda var, Deform Müzikte ve Moda’da bulunan Kutu kafe de bazı Cdleri satılıyor. Buralara gidip dinleyebilir ve satın alabilirsiniz.




Kırık Çizgi nin bir de tişörtleri var ve sanırım tişörtlere sahip olanların bir de ayrıcalığı varmış?

Evet, tişörtlerin hepsi el yapımı. Hepsini tek tek kumaş kalemiyle çizip, kumaş boyasıyla boyuyoruz. Epey bir mesai harcadık bunun için. .) Bitmek üzereler, sayıca az kaldılar. Tekrar tişört yapacağız fakat bizi bu kadar uğraştıracak bir iş olmayacak.

Tekrar ilk zamanlarınıza dönersek... Başlangıç ile şimdiyi mukayese etmenizi istersem bir farktan söz etmek mümkün mü? Ve varsa bir değişim, gruba bakışınızda yahut soundunuza yansıyan türde bir şey mi? Sonuçta uzun süredir beraber çalıyorsunuz bi sıkılganlık dahi addedebilir?

Tabi ki farklılıklardan bahsetmek mümkün ve değişimin olması da çok normal ve gerekli. Dinlediğimiz şeyler ve zevklerimiz değiştikçe bu müziğimize de yansıyor. Bir de 70 küsür yapımı bir Farfisa aldık. Yeni şarkıların çoğunda onu kullanıyoruz. Soundumuz değiştirdiği ve güzelleştirdiği kesin! Şarkılar eski hallerine göre daha farklı oldular. Belki uzun süredir çaldığımız şarkılardan sıkılmış olabiliriz, fakat beraber müzik yapmaktan ve üretmekten asla sıkılmadık.


Patrick Süskind, Jonathan Richman ve akabinde Punk... Size dair içerik bazında bu isimlerden ilham aldığınızı çok rahat söyleyebiliriz. Acaba sizin için müziğin içine "özel isimler" yahut semboller girmesi ne anlam ifade ediyor? Ve bunlar dışında müziğinizi başka neler besliyor?

Ezgi: Patrick Süskid benim sevdiğim bir yazar. Birçok kişi onu “Koku” adlı romanının sinemaya uyarlanmasıyla tanıdı. “Güvercin” ise Koku dan oldukça farklı bir kitap. Kısaca, kitap bankada bekçilik yapan birinin, bir sabah kalkıp kapısının önünde bir güvercine rastlaması ve ondan iğrenip evi terk etmesini anlatıyor. Beni mutlu eden şey ise günlük hayatımızda önemsemeyeceğimiz küçücük ayrıntıların hayatımızı birden değiştirebileceği, hatta tepetaklak edebileceği düşüncesi oldu. Sonrada bir baktım şarkı olmuş.)

Murat: Jonnathan Richman ise hepimizin çok sevdiği bir kişi. Müziğimizde direk onun etkisi olduğunu zannetmiyorum, daha çok onun basit ve sade tarzından etkilendik. Bunun dışında punk öncesi ve sonrası birçok akımda etkilendik fakat etkilediklerimiz akımların ya da kişilerin direk bizim kimliğimizi oluşturduğunu söyleyemeyiz; çünkü şu an her şey farklı; zaman, coğrafya, kişiliklerimiz, içinde yaşadığımız kültür vs. Biz daha çok “özel isimlerin” bakış açılarından ve tarzlarından etkilendik. Bu etkileri de bilinçli bir şekilde müziğimize yansıtıyor değiliz, bu kendiliğinden ortaya çıkan bir durum. Örneğin bahsettiğim bu Özel isimlere “Essential Logic” i örnek verebilirim. Müziğimiz değil ama hissiyatımız onlara benziyor.



Son zamanlarda neler okuyorsunuz? izliyorsunuz? diniyorsunuz? Var mı beğendikleriniz, önerecekleriniz?

Murat: Ben şu an H.G. Wells’in “Kısa Dünya Tarihi”ni okuyorum. Onun dışında bundan önce üç kült distopyayı okudum: Zamyatin’in “Biz”i, Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sı ve Orwell’in “1984”ü. Tavsiye ederim tabi ki. Müzik olarak da son zamanlarda, Spits, The Yolks, ve Suburban Lawns. Bular dışında, Ian Svenonius’un projelerine sardım. (make up, weird war, chain and the gang, david candy)

Ezgi: Şu an, Jean Paul Sartre´ın “Bulantı” adlı romanını okuyorum. Okuduklarım arasından da, Albert Camus’den “Yabancı”, Richard Bach’tan “Hipnozcu”, Sabahattin Ali’den “Kürk Mantolu Madonna” ve İhsan Oktay Anarın kitabı “Puslu Kıtalar Atlası”nı önerebilirim. Müzikte de en son tanıştığım isimlerden İda Maria’yı dilemekteyim.

Atacan: Önerebileceğim kitaplar arasında, Deepak Chopra'dan büyücünün yolu ve Ömer Hayyam'dan Rubai'ler var. Gruplardan "Los Microwaves", "HorrorPops", "Jonathan Richman", "Alina Orlova" ve Blonde Redhead tasfiye edebileceklerim arasında. Doctor Who(2005) ise izlenebilir bir film.

Dinlemek için;
www.last.fm/music/Kırık+Çizgi
www.myspace.com/kirikcizgi


Ayrıca: Fotoğraf seçiminden dolayı "Fil" e, soruları yazarken bana katlanan "Ayı" ya teşekkürü bir borç bilirim. Bir dahaki aya görüşürüz:) (gaza gelmek)

9 Kişi Yaladı :

brutalized potato | 28 Ocak 2010 02:42

geçen sene bana verdikleri röportaj sözünü tutmadıkları için kınıyorum onları (: ama yine de pek severim. evet.

Adsız | 28 Ocak 2010 06:22

Kırık Çizgi'ye aşina olmam gerekirmiş havasıyla okudum bu röportajı ama soruları genel olarak grup hakkında fikir sahibi olmasına yarıyor insanın. Grup derken, grup elemanları. Örneğin, Murat (ki resme bakıp bateride oturan kişi olduğunu varsayıyorum niyeyse) bunu yazarken çok kafein almış, komplo teorisyeni olmuş gibi. Bunun dışında "özel isimler" sorusundan beklenen cevap aslında son soruda daha bi somutlaşıyor sanki. Müzikte geçen özel isimler şarkının başında derinden rubai okunması değil zaten. Ama bu yazıyı okuyanların yüzde kaçı Yabancı'yı okumuştur, kaçı Blonde Redhead sever, kaçı lastfm'de Ian Svenonius'un yanından geçmiştir düşünmek gerek. Kırık Çizgi dinliyorsan, evet biraz da olsa ortak bir kültür birikimin olmalı, bir "hissiyatın" parçasısın çünkü.
Kısaca Farfisa'nın, Doctor Who'nun dostu benim de dostumdur diyerek, Kırık Çizgi'ye genel bir sempati içinde uzaklaşıyorum.

eat your parents | 28 Ocak 2010 21:16

ellerine sağlık

Adsız | 29 Ocak 2010 20:02

Hayatlarında geçen olayları bu denli şarkılarına yansıttıkları, bizleri o olayların derinliklerine götürdükleri ve bir nebzede olsa hayatta yaşadığımız sorunları farklı bir tarzla ele alıp bizi bu kadar eğlendirdikleri için Kırık Çizgi, Kırık Çizgi, Kırık Çizgi....

Taylor

Serkan Dogan | 29 Ocak 2010 22:41

eline saglik

Vaykorus | 30 Ocak 2010 00:00

Tenkü Onur'um.

surudeki asosyal koyun | 30 Ocak 2010 12:58

tişörtümü bi an önce yollamalısın, giymek için çok heveslendim yine.

pecuchet | 31 Ocak 2010 03:40

for lemon tree

çamaşır makinası yedi tişörtü hueuheh:p

Adsız | 7 Mart 2010 15:18

ben ilk kez dinledim.

negzel :)

Yorum Gönder

.

.

Öpücük