Misal hiç biriniz den duymadım "İlyas Salman'ı çok seviyorum abicim, adam harika oynuyor, bıdı bıdı bıdı". Aslın da cidden iyi oynuyor hatta oynamıyor yaşıyordu karakteri. Du eki koyuyorum çünki hepimiz biliyoruz ki adam elini ve giymediği eteğini çoktan çekmiş bulunuyor film piyasasından. Hep çirkindi değil mi.. Hepimizin çoğu çirkin ilan etti onu ve hiç bir zaman el üstün de tutmadı, tutulmadı.. Yazık mı ?. Bence yazık. Baş rol diye adlandırdığımız alan da bile oynarken, sanki hiç baş rol değil, hep alıştığımız yan rollerdeydi. Adamı tanımıyorum. Ama bir şeyleri hissetmeme engel olmadığının da farkındayım. Olduğu gibi biri bence. Mütevazi, alıngan, boynu büküğe yakın. Herhangi bir şey hakkında tahminler yürütmek.. aslında ne zevkli bir şey değilmi. Farkındamısın bu durumun, bu durumunun ?. Küçük şeyler den, polyanna olmadan zevk alabilme dürtüsü. Harika bir şey. Doyumsuzlarla işim olmadığı gibi, yazıya giriş noktama dönelim istiyorum. Aslında çok film de görünmüştür kendisi ama hiç bir kaçını hatırlayamayız. Hep bir-ikidir hatırladığımız sahneler. Dediğim gibi şaşalı bir görüntüsü de yoktur ya, belki de ondandır bu hatırlayamamışımız. Kapağı görünce aklıma geldi. Evet dedim bu film o film. Etkilenmiştim seneler öncesi. Çocuktum. Arabaları, silahları, misketleri, kovboyculuğu, takışmacayı sevmeyen bir çocuktum. Legoları, yap-bozları, hızlı koşmayı, koşu yarışlarını, şarkı söylemeyi, bebekleri, ip atlamayı, kaset kapaklarına bakmayı, dram filmlerini, buğulu sahneleri, yağmuru, her hangi bir yerde piknik havasına bürünmeyi, bakkaldan bir şeyler alıp paylaşmayı, dondurmayı, dart'ı, mor rengi, deri kıyafet giyenleri, lunaparkı, konuşmayı ve en çok da kendimi seven bir çocuktum. Bencil ya da kendini beğenmişin teki hiç olamadım. İstesem de olamıyordum. Ama herkes den farklı olduğumu ve benim gibi birine hiç rastlayamadığımı da hatırlıyorum. Ve daha pek çok şeyi hatırladığım gibi..
İşte o günler de çıktı sanırım bu film karşıma. Adı: Dolap Beygiri idi. Yılaar sonra tekrar karşıma çıkması beni gülümsetti ve hemen almama neden oldu. Diğer oyuncular ise Şener Şen, Ayşen Gruda ve o saftan öte buğulu güzelliğiyle Yaprak Özdemiroğlu. Toplumsal bir filmden öte her daim gerçek kalıcak ve yıllar geçmesine rağmen hiç bir şey değişemeyen biricik ükemizden kaçmak için kafamızda oluşan o pis rezilliklerle dolu bir film Dolap Beygiri. 300 kişi işçi alıcağını duyuran bir yere 3000 kişinin baş vurması gibi. Sondaki bir sıfır nelere mal oluyor değil mi. Filmde üniversite mezunu olan Salman'ın dolambaç olmayan kişiliği yüzünden bir türlü iş bulamayıp, salatalık satmaya başlaması ve zabıtaların görür görmez salatalıkları yerlere atıp, ayaklarıyla ezmesi kadar gaddar bir hayatta olduğumuzu tekrar farkediyoruz gözlerimizi televizyona dikerken. Bunaltıcı mı ? Bence hiç değil. Gerçekler her daim batıcı olarak kalıcaklar, biz de aşama göstermeye hep devam edeceğiz. Gidişatımızın her daim sıkıcı ya ada çıkmazlara yakın gideceğini kim söyledi ki. Ben mi yoksa ? Yok öyle bir şey.. Ne demişler hiç tanıyamadığımız atalarımız; Zirveye çıkmak için, önce en dipe inmek gerekir. İlyas Salman her daim için de hissettiği şanlı ve ürkütücü gerçekçiliğiyle oynamaya devam ediyor film boyunca. Kriz anların da daha da bir iyi oynadığını farkediyorum her seferinde. Gerçekten o an kriz geçiriyormuşcasına bir oyun sahneliyor. 90'ların başında bir türkü albümü yaptı kendisi. Reklamsızlıktan pek tutmadı ama konserler vermeye devam etti. Uzaktan da olsa bir kere görmek isterdim aslında kendisini. Herkesi görmek istemesem de.. Hayat bu. Sürprizlerle dolu bir hayat. Beklemeye devam, evet. Ha bu arada filmi almak isteyenler şu sıralar kampanyalı ürün olarak Dia marketlerin de bulabilirler. VCD formatında, 2.90 gibi komik bir rakama hem de. Ve daha onlarca 80'ler de çıkmış filmleri de yanında bulmanız mümkün. Dün konuştum daha bir Dia görevlisiyle, (hani o yaşıtım diye düşündüğüm renkli gözlü, beyaz tenli sarışın bayan) "tekrarları gelmez kampanya bittikten sonra" diye de mırıldandı kulağıma. Aslında o da Yaprak Özdemiroğlu kadar güzel ama.. hiç bir itirafta bulunamıyorum kendisine. Hiç kimseye bunca yıl bulunamadığım gibi..
Sahne adıyla Castanets, doğduğunda koyulan tam ismiyle Raymond Raposa. Keşfettiğim dönem 2005'in Bahar dönemiydi. Çok fazla etkilendiğimi hatırlıyorum bir şarkısının introsundan. Intro'ları hep çok fazla sevmişimdir. Eko, akustik gitar ve atmosferik bir hava vardı şarkıda. İsmine şu an ulaşamıyacağım. Ama yesyeni albümü çıktığını gördüğümde geçenlerde sevindim gayet. Kapakta huzur dolu sanki değil mi bazılarımıza göre. San Diago çıkışlı. Bence arşivinize girmesi, aklınızı da yazabiliceğiniz bir isim Castanets. Yine salaş, yine kafama göre yazdığım bir yazının daha köküne geldik. Şimdi bir kahvaltı edeyim, belki bugün yine görüşürüz.. Anlatıcaklarımız hiç bitmez aslında. Ama anlatıcak gücü her daim bulamıyoruz. Değil mi..
Photo: Raymond Raposa
Castanets - Texas Rose, The Thaw And The Beasts (2009)
Label: Asthmatic Kitty Records
Tracklis:
01 Rose
02 On Beginning
03 My Heart
04 Worn From the Fight (With Fireworks)
05 No Trouble
06 Thaw and the Beasts
07 We Kept Our Kitchen Clean and Our Dreaming Quiet
08 Down the Line, Love
09 Lucky Old Moon
10 Ignorance Is Blues
11 Dance, Dance