.zerre.


.beklenen gün geldi. 2006'dan beri hasretle beklenen replikas'ın yeni albümü artık elimizde.
2000'de köledoyuran'la hayatımıza giren replikas 2002 dadaruhi, 2005 avaz ve 2006 fm ile devam etti. köledoyuran'ın karanlığı ve ham sesleri, dadaruhi'nin işlenmişliği ve devam eden karartısı, avaz'ın doygunluğu ve dillere yapışan sözleri, fm'nin filmleri ve atmosferinden sonra 2 yıl durduk ve izledik replikas'ı. her canlı performanslarında parça parça yeni deneylerini paylaştılar. şekillenirken her şey kestirmek zordu nasıl bir kuyuya indiğimizi. içine girilesi ama bir o kadar da bunaltılarında boğulma ürküntüsü ile doluydu yeni sesleri.
.sıra geldi zerre'ye. tarih 5 kasım. albüm düştü üstümüze. ama bunun bir de canlı hali vardı albümden önce. gizli albüm ifşa konseri. oradan başlamalı hikayeye.


.tarih 18 ekim cumartesi. replikas'ın sabit sahnesi peyote ve bence en ait oldukları.
.1 yıldır hep aynı giriş parçası, buki synth. sonra yeni sesler geldi, hadi devam dediler, hep yeni dediler. arada yine avaz'dan 1-2 parça vardı tüm köledoyuran çığlıklarımıza rağmen. tıkış tıkış dolu orta katta tazecik seslerden arada tanıdık melodiler geliyordu elbet. dedim ya, süreçte hep paylaşmışlardı deneylerini. hortum geldi, saz çaldı. her şey bittiğinde ortalık dinginleşti ama aklımda soru işaretleri ve heyecanla aldım elime albümü. peyote etiketiyle çıkan ilk albüm, replikas, zerre. çok güzel. içine girdin mi çıkılmaz sesler var orada. girelim o zaman.


.buki synth olmuş bu sıkıntı, pek şahane. ağırdan ağırdan kanayan bir yara. sonsuzluğa ilerleyen bir gidişi var. nerden tutsan can yakan bir parça olmuş, aslında bir intro tadında.
.sonra geliyor zerre. kelimelerle oynayıp da sert vuruşlarıyla inip inip çıkan ama asla duruşundan aviz vermeyen bir şeyler var. arada gökçe ve akustik gitarıyla sadeleşen ama sonra çığlığını son nefesine kadar patlatan zerre, "zerredir belki ama yok denilmez".
.bugün varım yarın yokum
demek çok açık olmuş bu sefer. gitmek üzerine çok sözleri var bu adamların ama ilk kez bu kadar net. içselleştirmek tehlikeli olabilir çünkü biliriz, "gündüz biter, başlar gece, mutluluk ve ölümle".
.dulcinea
, reverie falls on all insanları etkisinde çıkmış hissiyatını verdi hemen. en farklı parçalardan biri. hikaye anlatırcasına ilerliyor, döngüselliğinde boğulurcasına gözlerini kapatıyor ve susuyor. "yokluğuna varlık dayanmaz" yankılanıyor, ses oyunları decam ederken.
.bas geliyor içerden bir yerden, fısır fısır geliyor sesi gökçe'nin, karanlıkta oyun oynarken ışıklar birden açılıyor, nefesliler kovalıyor, tökezliyor ama düşmüyor bitti deme. "zehirinden içmedikçe, gamından çekmedikçe, solacaksak hiçte, gördüm deme" ve sessizlik.
.griden siyaha yaklaşan tonlarda bir şeyler geliyor. vakt-i kerahat güneşe karşı durmuş, isyan ediyor, çekiliyor, ağlıyor, sesini yükseltiyor sonra da ölüyor, öldürüyor. zor, "dişimle tırnağımla varlığımı ben buldum".
.bozuk düzen gelsin hadi, sarhoş edip döndürsün başımızı. çekmeye başlasın aşağılara. dursun bir saz dinleyelim. sonra yine diplere.
"benden hiçbir şey bekleme, varlık yokluğun içinde" deyince orçun, durduk bir. boş vücut ürküttü ve sonra son söz geldi, "gerçek sessizliğin içinde", o halde buna susalım.
.gülmediğin günler damla damla gelirken uykuyla uyanıklık arası yanılsamalar içeri girdi. ve artık sadece "ellerinden dökülen yalnız senler" kaldı.
.tanıdık tanıdık seslerden hortum, artık eskisi kadar siyahi değil, hatta grimsi bir çığırış. çok yükseklerde uçuyor sonra yere yaklaşıyor ama hep yukarlarda dolanıyor.
.eksik epeyce eskileri andıran tınılarıyla hep biliyormuşum hissini verdi. "sonlar an içinde, anlar kan renginde".
.ruh~feza bitişe yaklaşırken çok hrpalayıcı, o kadar uzun yollar vardı ki önüme çizdiği, o kadar zifiri karanlıktı ki seslerine kapılmamak için çabaladım ama sürükledi yine de. gidiyor, dönüyor, kaçmaya çalışıyor ama başaramıyor. sonunda özgür kaldığında bir süre sessizlik ve üstüne saklı gizli parçamız geliyor, hem de ruh~feza'nın üstüne biraz şaka yapar gibi. hafiften bir eğlencelik yanı var.
.albüme dair küçük bir hikaye var. kayıt yapmak için gerçek mekanlar kullanmak isteğiyle epey bir çaba serf etmişler. bir takım kayıtları çubuklu hayal kahvesinde yapmışlardı ama sanırsam o kayıtları kullanmadılar albümde. atmosfer olarak çok güzel bir mekan ve boş halinde akustiği de çok farklı oluyor. her şey basçı selçuk'un tanıdığı bir bakkaldan öğrenip de kayıt yapmak için gittikleri gökçeada eski hapishanesiyle başlıyor. tam istedikleri yeri bulan replikas atlıyor minibüse, dolduruyor enstrümanları, yazı orada geçiriyor. işte, albümde dinlediğimiz davullar, baslar ve perküsyonlar orada kaydediliyor.
dinlemeye doyulmaz, zerre'den geçilmez.

3 Kişi Yaladı :

Vaykorus | 9 Kasım 2008 21:19

Ve geldin.. de ne iyi ettin.

.Hoşgeldin.

Adsız | 10 Kasım 2008 17:27

bu adamlarım en güzel yanları bu olmalı diye düşünüyorum. eski şarkıları aratmayan, yeni şarkılar yapabilmek. şarkılarda bir zaman tanımlaması olmaması. bütün şarkıları listeye alınıp dinlendiğinde arada fark görülememesi.

mont bere | 15 Haziran 2009 10:34

"resmen canım çekti."

times neu romance

Yorum Gönder

.

.

Öpücük