1 com

Virgin Prunes - ...If I Die, I Die (1982)



        Deathrock / Goth hareketinin en kendine has gruplarından biri Virgin Prunes. 77 yılında kululan İrlanda'lı grup ilki 81'de olmak üzere toplam 5 albüm yayınladı. Tabi bunların yanında birçok single, live albüm vs. de diskoğrafilerindeki yerini aldı. 
   
        Diğer Deathrock gruplarında olduğu gibi Glitter-Goth bir imajı benimsediler. Androjen ama ürkütücü ve karamsar bir görüntü 80'li yılların bu tarz grupları içinde bir vazgeçilmez olmuştu. Joy Division ve erken dönem Alman endüstriyel sound'u dönemin Post-Punk gruplarınca gitgide kararak varlığını sürdürüyordu. İste bunların içinde bence en başarılı gruplardan biri Virgin Prunes (Sex Gang Children, Specimen, Alien Sex Fiend, Ausgang vb. gibi dönemin arıza gruplarını da analım burada)
  
        82 yılında çıkan 2. albümleri ''...If I Die, I Die'' en sevdiğim albümleri diyebilirim. En bilinen efsanevi şarkılar da bu albümde (Pagan Lovesong, Baby Turns Blue, Caucasian Walk, Decline and Fall)
  
        80'ler Post-Punk ekolünün ürkütücü, tekinsiz ve edepsiz tarafından hoşlananlar bu albümü baş tacı yapacaklardır. Yapmalıdırlar.

                                                                        Download
                                                                         Limit: 20

                                                                    

       PS: Ayrıca grubun sahnesi de oldukça etkileyici. Bir göz atın derim;



                                       
2 com

Various Artists - The Negative Communication Age (1990)



" Çar Bombası, AN602 kod adlı hidrojen bombasının diğer bir adıdır. Dünya'da bugüne kadar patlatılmış en büyük ve en etkili nükleer silahtır.
Çar Bombası Sovyetler Birliği (SSCB) tarafından 30 Ekim 1961 tarihinde patlatılmıştır. Bomba en başta 100 MT (1 MT, 1 Megaton TNT'nin patlama gücüne eşittir.) olarak tasarlanmış, ancak nükleer tehlikelerden dolayı gücü yarıya, 50 MT'ye düşürülmüştür. Bomba 27 ton ağırlığında olup 8 metre uzunluğunda ve 2 metre çapındadır.
Patlama sonucunda oluşan yoğunlaşma bulutu yerden yaklaşık 64 km yükselmiş, yani stratosferi aşarak mezosfere ulaşmıştır. Ayrıca yoğunlaşma bulutunun tabanı da 40 km'ye kadar genişlemiştir.
Bomba özel olarak geliştirilmiş Tupolev Tu-95 uçağından, yaklaşık 800 kg ağırlığındaki düşmeyi geciktirici bir paraşüt ile fırlatılmış, bu da uçağın güvenli bir bölgeye kadar uzaklaşabilmesini sağlamıştır. "





Various Artists - The Negative Communication Age 

: Part 1 :

: Part 2 :

: Part 3 :


limit has been reached


limited: 29


0 com

The Phantom Carriage - Late Comers (2007)



"Acı" kavramını yaşamın anlamına, ahlakın ve erdemin merkezine yerleştirerek "hazcılık" (hedonizm) öğretisinin tam karşısında yer alan fikir birliği: Dolorizm. Julien Teppe öncülüğünde kurulan "acıcılık" öğretisi, insanın özgür ve güçlü bir varlık olarak yaşamını sürdürebilmesi için "haz"dan uzaklaşıp, "acı"ya katlanması ve onu yüceltmesi gerektiğini öngörür. Kaynağını yoğunlukla "kinizm" akımından alan "acıcılık", Teppe ve arkadaşlarının yayınlamış olduğu Revue Doloriste adlı dergi ile Bir Olağandışılık Savunusu: Acıcılık Manifestosu (1935) ve Acının Buyurganlığı (1936) adlı yapıtlar yoluyla tanınıp yayılmıştır.





The Phantom Carriage - Late Comers

limit has been reached


limited:30

0 com

Minamata · Niigata (1986)




Yakında ! / Coming Soon !
0 com

Gazza November - Untitled / Unfinished (1992)





" Evsizlik, sosyo-ekonomik bir sorun olarak düzenli bir barınma mekanına sahip olamama halidir. Sokaklar, terk edilmiş mekanlar, gece kullanım sıklığı az olan kent içi çöküntü alanları evsizlerin barınma alanlarıdır. Bu sorun, bireyin ödeme gücünün yetersizliği, zihinsel ya da ruhsal sorunları (şizofreni vs.), toplumsal dışlanma, savaşlar, devletlerin parçalanması ve ülkenin ya da bireyin yaşadığı ani ekonomik krizler vb. gibi nedenlerden kaynaklanabilir. Evsizlik olgusunu yaşayan bireye evsiz denilmektedir.
Herhangi bir toplumsal ağa mensup olamama hali ve bu bağın kaybedilmiş olması, beraberinde içinde bulunulan evsizlik olgusundan kurtuluş için gerekli dayanışmaya ulaşılamamasını getirmektedir. Kamu hizmetlerinden yoksunluk, yasalarla tanımlanmış sosyal ve ekonomik haklara erişimemeyi de bünyesinde taşımaktadır. Çünkü evsiz kimseye mekansal açıdan erişimin zorluğu, sağlıklı bir kayıt ve veri tabanı için imkân sağlamamaktadır. Toplum tarafından potansiyel tehdit olarak algılanma bu olumsuz dışlanmanın da bir türevidir. "







Gazza November - Untitled / Unfinished

limit has been reached



limited: 28

3 com

Endvra - The Watcher (Old Europa Café, 1998)





Bir gün bir çocuğun çıkıp Avrupa post-industrial piyasaya yuvalanmış dark ambient kuyusuna “kral çıplak” diye bağırmasını bekliyorum. “Hepiniz tembelsiniz ve alayınızı toplasak herhangi bir Helge Sten projesinin bir dakikası etmezsiniz. Gevşek drone ağlarınızın geniş aralıklarını bizim hayalgücümüz dolduruyor, dark and brooding atmospheres my ass!”. Böylesi bir suçlama kimi ıskalardı? Bad Sector ve Massimo Magrini’yi, Drone Records katalogunu, Inade’i, . Eğer Avrupalı olsaydı Monstrare ile dudaklarımıza en tatlı uçukları konduran Cordell Klier elbette. Nordvargr? Hayranları karar versin. Ya “Okült” soundscape’leri ve space klavyeleri “tuhaf uzak zamanlar”a akord etme başarısıyla tanınan, Atlantik ötesinden Ada’ya bulaşmış Lovecraftianizm takıntısından da payını almış Endvra? Ben giyotini indirmekte tereddüt etmezdim. Hatta primitif ritüel perküsyonları, shoggoth orjisi hissi veren yosunlu atmosferleri ya da uzak yıldızlardan gelen formları ağırlamaya istekli işleri değil, özellikle “The Watcher” için. Ama kurbana, popüler müzikte masif konseptin müziği tuhaf yollardan gölgelediği enstantanelerden olduğu için saygıda kusur etmeyerek.



Endvra diskografisini eşeledikten sonra “The Watcher”ın Endvra 101 olmak için fazla istisnai, fazla radikal bir iş olduğunu görmek zor olmaz. Albümün minimalizminin sıkıcı, tembel, snob, kopyacı, ilahi ya da kusursuzca başarısız seçeneklerinden hangisini cisimleştirdiğini çözmek için, tek parçalık içeriği tanımlayan iki sabit nokta arasında osilasyonların, metalik tırmalayışların & ovalara yayılan ya da metal yüzeyi kazıyan synth’lerin yanısıra, iç kapağa ve alt başlığa da göz atabiliriz. “The Watcher and the Watched Signals from the Dreaming Communion”. Gözleri, büyük yıldız izdivaçlarına şahit oluyormuşcasına ardına dek açılmış teyze, buğulu gri-mavi eterik soyutlamalar, kavanozdaki domuzcuk ve sandalyeyle kompozisyon... Açık ki birleştirmemiz gereken bir bulmaca yok. İnmemiz gereken bir yer varsa, bu, çoğu dark ambient işindeki gibi Ganzfeld deneyinin izolasyon tankı. Ama bir şey daha var. Bu defa tembellikten değil, bu coğrafyanın gerçekten hayalgücüyle doldurulması gerektiğini ve stasis'in şiirin en yüksek formu olabileceğini söyleyen bir şey.




Endvura – The Watcher


Limit has been reached.



0 com

David Lee Jr. - Evolution (1974)



" Salem cadı mahkemeleri, Massachusetts'e bağlı Essex, Suffolk ve Middlesex kontluklarında Şubat 1692 ile Mayıs 1693 arasında gerçekleştirilen ve sonrasında cadılık ile suçlanan bir grup insan için sulh yargıçları tarafından yönetilen yerel mahkeme duruşmaları ile devam eden dinletilere denir.
Duruşmalar sırasında birçok kişi yetkililer tarafından aranmamasına rağmen suçlanmış, 150'den fazla insan tutuklanmış ve hapse atılmıştır. Duruşmalara bakan iki mahkeme, 29 kişiyi suçlu bulmuş ve cadılıktan ölüme mahkûm etmiştir. Suçlananlardan on dokuzu, on dört kadın ve beş erkek, asılmıştır. Suçlananlardan bir adam yalvarmayı reddettiğinden dolayı ağır kayalar altında sıkıştırılarak idam edilmiştir. En azından suçlananlardan beş kişi ise hapishanede ölmüştür.
Her ne kadar "Salem" Cadı Mahkemeleri olarak anılsalar dahi, 1692'deki ön dinletiler bölgedeki birçok yerde gerçekleştirilmiştir: Salem Köyü, Ipswich, Andover ve ayrıca Salem Kenti, Massachusetts. En bilindik duruşmalar 1692'de Salem Kentinde Oyer ve Terminer Mahkemesinde gerçekleştirilmiştir. Bu mahkemeden önceki duruşmalarda dinlenilen yirmi alti kişi bu mahkemede suçlu kabul edilmiştir. 1693 yılında Salem Kentinde, ayrıca Ipswich'de, Boston'da ce Charlestown'da ele alınan Yüksek Mahkemenin ilk dört celsesi otuz bir cadılık duruşmasından sadece üç sanığı suçlu bulmuştur. "






David Lee Jr. - Evolution

limit has been reached


limited: 44

0 com

Expo '70 - Death Voyage


Yakında ! \ / Coming Soon !
0 com

Bourbonese Qualk - The Spike (1985)



" Antipiretikler (ateş düşürücüler), ateşli durumlarda vücut sıcaklığını düşüren ilaçlardır. Ancak, ateşi olmayan bir kimse tarafından alındıkları takdirde vücut sıcaklığına herhangi bir etkide bulunmazlar. Antipiretiklerin çoğu farklı amaçlar için de kullanılabilir. Örneğin, en yaygın kullanılan antipiretiklerden biri olan Aspirin, ağrı dindirici olarak da kullanılır. Antipiretik ilaçlar vücuttaki ısı kaybını artırarak vücut ısısını düşürür.
Vücut ısısı orta beynin ön kısmında bulunan termoregulator merkez tarafından düzenlenir. Bu merkez bir termostat görevi yaparak vücuttaki ısı üretimi ile ısı kaybı arasında denge sağlar. Antipiretikler hipotalamusun, interlökinin yol açtığı ısıdaki yükselişe duyarsız kalmasını sağlar; böylece vücut ısıyı düşürmek için çalışmaya başlar ve sonuçta kişinin ateşi düşer. Bazı antipiretikler ise ateşi yükselten nedeni de etkiler. Ateş aslında bağışıklık sisteminin enfeksiyona karşı verdiği bir yanıt olduğu için antipiretiklerin kullanımı üzerine tartışmalar mevcuttur. "





Bourbonese Qualk - The Spike


limit has been reached

limited: 21


0 com

Terminal Cheesecake - Angels In Pigtails (1990)



" Yüksek atlama atletizmin bir dalıdır. . Koşarak hız kazandıktan sonra sağlam iki dik sehpanın arasındaki çıtanın üzerinden atlayarak yapılır. Bu atlamada prensip vücudun çıtanın üzerinden düşürmeden geçmesidir.
Yüksek atlamayı diğer yarışmalardan ayıran özellikler üç tanedir. Birincisi mesafe dikey olarak ölçülür, ikincisi başarı ve başarısızlık belirli bir yükseklikteki çıtayı aşmaya bağlıdır, üçüncüsü ise atlet başarılı olduğu sürece sayısız deneme hakkına sahiptir. Bu spor dalında başarılı olmak için, bacak adelelerinin doğal bir yaylılık ve tempo kuvvetine sahip olması, vücudun dirençli ve uyumlu olması gerekir. Boy faktörü sanıldığının tersine avantaj oluşturmaz.
Yarışmacı atlama sırasında iki ayağının üzerinde sıçrarsa, çıtayı aşmadan düşerse, atlama anında çıtaya çarpar desteklerinden düşürürse başarısız sayılır. "




Terminal Cheesecake - Angels In Pigtails

limit has been reached

limited: 36


0 com

The Cure - Close to Me (1985)




" Günlerdir tedirgin tartışmaların vazgeçilmez konusu olan operasyon artık kapıdaydı. Son bir haftadır hiç kimse üstünü değiştirmiyor, günlük giysileriyle yatıp kalkıyordu.
Askerler gece yarısı cezaevini kuşatıp çoktan en önemli yerleri kontrol altına alarak ‘’Teslim Olun’’ çağrısını yapmaya başlamıştı. Devlet cezaevinin sahibinin kendisi olduğunu unutmuştu. Kendi cezaevinde çoktan teslim aldığı ve teslim aldığı içinde korumakla yükümlü olduğu tutsaklara ‘’teslim olun’’ diyerek, daha baştan mizahi bir hukuksuzluğu ilan etmişti. Mutlaka bu anonsu yaparken kazaen teslim olunmaması için dua etmişlerdi. Çünkü bütün plan büyük bir çatışma ve bu çatışmanın gölgesine gizlenmiş imha listesine dayanıyor olmalıydı. Böyle de oldu…
Askerler çoktan hazırdılar. Uzaktan sadece o otoriter gizemli komut sesi duyuluyordu. Devletin bekası için teslim ve pişman olmaya çağıran ses… Ses, karşısındaki savunmasız hasımlarına ‘’öleceksiniz’’ diyordu.
Bütün dünyada benzeri sadece tuzak olarak adlandırılan bir gizli işaretiyle maltadaki silahsız tutuklu ve hükümlülere yağmur gibi kurşun yağmaya başladı. Kimi bulacağını bilmeyen, rastladığında çılgınca biçip geçen kuşunlar adressizdi. Her vurulan yere yığılıyordu. İnsan hedefini ıskalayan kurşunlar ise demir kapılara çarparak kıvılcımlar çıkarıyor, duvara saplananlar bile bir parça koparmadan durmuyordu.
Tarihin ilk bilinen gününden bu yana bilindiği üzere, dünyayı değiştirmek isteyenlerin kanları zeminde henüz pıhtılaşmamıştı.
Televizyondan Sağmalcılar Cezaevi’nin operasyon sonrası görüntüleri izleniyor. Dumanlar yükseliyor, öldürülen mahkûmların isim tespitleri yapılmış, liste yayınlanıyor. Ringden yanmış bir kadın mahkûm indiriliyor, mahkûm bağırıyor ‘’Diri diri yaktılar’’
Devrim savaşçılarının acıları telaşlı gürültüler içinde duyulmaz. Acı, sıradan hayatlara talip olanlarda abartılarak başkalarının şefkatine teslim edilir, bizde tam tersidir. Dünyayı değiştirmek isteyenler için acıyı gizleyerek dayandığını göstermek, dünyayı değiştirme terbiyesinin en sıkı malzemesidir.
Büyük gürültü… Büyük alt üst oluşun geride bıraktığı toz bulutu ve yıkıntı. Yıkılan cezaevi duvarlarının içindeki yıkılmış, yakılmış tutsaklar, kimsenin umurunda olmadığı etten yıkıntılardı.
Ülkenin bir sorunu daha başarıyla çözümlenmişti yüz akıyla. Bir daha sonsuza kadar unutulacaktı her şey. Yapılanlar ise yapanların yanına parfüm üretmek için canlı hayvan kullanan vahşi kimyacılar gibi büyük bir deneyim olarak kalacaktı…
Konferans salonunun tavanları deliniyor. Salonun tepesinden kocaman şekilsiz beton kalıpları kalabalığın arasına düşüyor. Ne beton kalıplar bizi umursuyor artık, ne biz onları. Günlerdir delinmekten betonlar yorgun, günlerdir onların delinmesini dinlemekten biz yorgunuz…
Tek yorulmayan son koğuştaki televizyon. Hala bağırıyor sunucu, enerjisinden tek gram eksilmemiş. Bütün cezaevleri tahliye edilmiş, devletimiz işgal bölgelerini ele geçirmiş, düşmanlar çatışmalarda ölü olarak ele geçirilmiş ama hepsine haddi bildirilmiş. Ele geçirilenler bilinmeyen akıbetlerine teslim edilmiş. Küçümen bir pürüz var. Son cezaevi, onun da eli kulağında. Adı Ümraniye. Battı batacak, yandı yanacak, haddi bildirildi, bildirilecek…
Birkaç dakika içinde yeni bir ses duyuluyor. Az önceki betonlara duyarsız yorgunluklarımız kaçıyor üstümüzden. Gaz sızıntısı giderek yükselerek üstümüze akıyor. Koğuş aniden yanmaya başlıyor. O yandıkça tavanında açılmış kocaman oyuklardan gaz bombaları bir havai fişek arsızlığında birbiri ardı sıra patlamaya başlıyor…
Ara koridorların kanlı zeminleri, cezaevinin yangından simsiyah olan duvarları, yaralı çığlıkları, dışarıdan belirli belirsiz duyulan ambulans sesi, polis, itfaiye sirenleri, annelerimizin, babalarımızın, kardeşlerimizin dövünmeleri, gözyaşları, her şey ama her şey yolculuğa eşlik ediyordu.
Sağdan soldan bulunan tek tük sigaralar yoldaş hakkı denilerek yarım yarım, fırt fırt paylaşılıyor ve sessizliğe derin derin üfleniyordu.

Yeni bir cayırtı sessizliği son kez deldi.

Askerler cezaevini yakıyorlardı. Ellerindeki alev püskürten makineler bilim kurgu filmlerindeki ejderhalar gibi üstümüze üstümüze geliyordu. Dumandan göz gözü görmüyor, genizlerimize, ciğerlerimize ejderhanın gizli gazı doluyordu. Aynı anda bir süredir delinen tavan çöktü. Temiz hava için pencerelere başını uzatanları keskin nişancılar tek atışla vazgeçiriyorlardı. İstenen, gazdan zehirlenerek etkisiz hale getirmekti. Ölerek etkisiz, bayılarak etkisiz, sakat kalarak etkisiz, fark etmezdi. Hedef etkisizleştirmekti.
‘’Teslim olun direnmeniz faydasız, söz veriyoruz kimseye bir şey olmayacak, bizimle konuşun, daha fazla insanın canı yanmasın.’’
Bu ilk anonstu insanları bağışlamaya çağıran. Anonsu yaparken bu titiz çalışmada unuttukları bir küçük ayrıntı vardı, bu anonsu gereksizleştirmişti. Her şeyi yaptıktan sonra hiçbir şey yapmama sözü veriliyordu. Yapacak bir şey kalmadığına göre bu söz içerdekilere değil, dışarıdakilere veriliyor olmalıydı.
Dudaklar ateşten ve dumandan kavrulmuştu. Gecenin bir saatinde cezaevi mikrofonlarından işkence çığlıkları dinletilmeye başlandı. Cezaevine girme süreleri çok uzun yılları alanlar için bile, çok taze, çok tanıdıktı bu sesler.
Gaz bombaları, delinen her yerden aynı anda yağmaya başladı. Göz gözü görmüyordu. Çığlıklar kendisine saklanacak bir yer arıyordu ama yoktu. Holocaust’un ne demek olduğunu ancak kimliği gizli gazla tanıştığınızda anlayabilirsiniz. Yeryüzünün hiçbir sözcüğü o kâbusu aktaramaz. Korunma içinde, sanal bir dehşetle izlediğiniz filmler size gerçeği asla yansıtmaz. Sanal olanın tehlikesizliği gerçek olanın dehşetini eğlenceye dönüştürerek sizi güvende kılar. Gerçek ise ‘’keşke sanal olsa’’ diye yalvardığınız bir kâbustur. Tüm vücutlar kasılıyordu. Aklımızı, bedenimizi hiçbir şeyi kontrol edemiyorduk. Gaz sadece nefes yoluyla etkisini göstermiyordu. Binlerce aynı zamanda olan zehirli yılan ısırığı gibi derilerimizden işliyordu. Bedenlerimizin yandığını kavrulduğunu sanıyorduk. Yerlerde çırpınanlar, duvarları yumruklayanlar, üst üste yığılıp kalanlar… Demek Holocaust buydu. Çırpınarak kendi sefaletlerinin farkına varmayarak sadece böyle hayvanlar gibi öldürülüyorlardı…
Hepimizi ayağa kaldırıp götürmeye başladılar. Cezaevinin dışına sıraya sokulmuş ringler artık bizi bekliyordu. Sırayla ringlere bindirilmeye başladık. Dövebilme imkânının tek bir saniyesini kaçırmak istemeyen erlerin, tatmine bir türlü ulaşmayan küfür ve tekmeleri ile arabaların içine boş çuvallar gibi atıldık. İçerde bekleyen askerler taze kuvvetti. Onlar daha şöyle bir ağız tadı ile kimseyi dövememişlerdi. Her yeni bindirileni hızı yeni alınan coplarla dövüyorlardı. Her araca on beş- on yedi arası mahkûm bindirildiğine göre, her yeni gelenle yeni bir dayak turu yapıldığına göre, biz on yedi kere, diğer arkadaşlarda bu sayıya yakın yeniden dövülmüş olmalıydı. Sonunda ring hareket etti… Nereye götürüldüğümüzü bilmiyorduk…
Biz o an zamanın kanayan kıyısındaydık…
Uzun bir yolculuktu… Dövülme darbeleri ile daha da sıkılaşıp bileklerimizi morluktan sulu yaraya çevirmiş kelepçelerin sızısı bir yana, asıl susuzluk ve tuvalet ihtiyacı sevkimizi kâbusa çevirmişti. Susuzluğa dayanamayan biri, ringin kafes penceresine yapışmış camın ardındaki su yüzeyini yalıyordu. Yataklıktan gelme en yaşlımız tuvalete gitmek için yalvarıyordu. Ringin içine yapacaktı ama elleri arkadan kelepçeli olduğundan yapamıyordu… Ağlıyordu…
Çaresiz bir yaşlının ağlayışı çaresiz bir bebeğin ağlayışından çok farklıydı. Çaresiz bebekler ağlarken sevinçle isteği yapılırken, çaresiz yaşlı ağlayışında insan kendi onurunun nasıl bir bilgisayar yanlışlığı gibi tek tuşla yok edildiğini görüyordu. Çok utanacaktı ama hayatı boyunca unutmayacaktı… Tuvaletini kader arkadaşları ve çocuğu yaşındaki askerlerin yanında altına yapmış olacaktı…
F tipi cezaevinin kapısı insanla beslenen bir canavara benziyordu. Sürekli içeri birilerini götürüyorlar, ama içerden kimse çıkmıyordu… Gece yarısı ringden ilk inen, insanla beslenen canavar kapıya götürüldü. Ringin içerisine ise iri yarı bir asker girip en çelimsiz mahkûmun sırtına oturup sallanmaya başladı. Zikir meftunu gibi bir ileri, bir geri sallanırken, yaptığının ne anlama geldiğini herkesin anlaması için garip hırıltılar çıkarıyordu. Mahkûm, üstündeki azgın köylünün iğrenç ağırlığından iki büklüm inleyerek yere kapaklandı. Komutanın bağırtılar üstüne ringi teftişe gelmesi ile azgın köylü bir anda itaatkâr bir kul olarak hizaya girdi. Genç arkadaşımız bir daha başını kaldırıp kimsenin yüzüne bakamamıştı. Ringden inerken son fısıltısı duyuldu. ‘’Keşke ölseydim’’ Bilmiyordu ama ölecekti… Çok kısa bir zaman sonra ölüm orucu henüz dalya dediğinde ölecekti…

Muhabere şimdilik bitmişti… "



19 Aralık 2010 / Akın Olgun / BirGün





Limit Doldu / "limit has been reached"


Limited Download / Limitfelan: 45
0 com

Reinhold Friedl & Michael Vorfeld - Pech (2006)


" Sovyet roketi Buran progamında taşıyıycı görevini üstlenir. Roket 175 tonu taşıyacak kadar güçlüdür. Aslında N1 roketindeki başarısızlılıkları örtmek için üretilmiştir. Yanlızca 2 kez uzaya çıkmıştır.
Ilk ucusu 1987 de Polyus uydu firlatilisinda kulanilmistir ve basari ile tamamlanmistir. Ikinci ucusu 1988 de Buran uzay mekigi firlatmasinda kullanilmis, bu ucus insansiz ve tamamen otomatik modunda basari ile tamamlanmistir. Energiya roketi en kompleks ve guclu roket kabul edilmektedir. Progam Soviyet Birligine on milyarlarlarca rublaya mal oldugu icin 1989 yilinda durdurulmustur. Energiya roketinin bazı parcalari Amerikan L. Martin firmasina ait Atlas 5 ve Boeing firmasina ait Delta 4 roketlerinde kullanilmistir. Gunumuzde Energiya roketinin hala bircok modulu kullanilmaktadir. Valentin Gluşko tarafından tasarlamıştır. Aynı zamanda dünyanın en güçlü roketidir. "





Reinhold Friedl & Michael Vorfeld - Pech


limit has been reached
limited : 16
0 com

Tatsumi Ryusui - Madame Claude, January 16, 12 (Selektives Hören Archiv, 2012)



Yedi Uyurlar / Ashab-ı Kehf

Bu efsane Hristiyanlık'ta "yeniden dirilme" inancının kanıtı olarak gösterilmektedir.

Efsane'ye göre 250 yılları civarında Dakyus (Dakyanus veya Decius) adlı bir kral'ın yönettiği putperest bir ülkede 7 genç Hristiyalık'la suçlanır. İnançlarını değiştirmeleri için bir süre verilir fakat, onlar dünyevi eşyalarını bırakıp dağa ibadet etmeye giderler. Putperestliğe karşı bu tavrı gören kral öldürülmelerini emreder. Gençler ve köpekleri mağaraya sığınırlar. Kral mağaranın girişine duvar örülmesini emreder. Yedi Uyurlar yıllarca burada kalırlar.

Uzun yıllar sonra, (genelde 379-390 yılları) ağıl yapmak isteyen bir çiftçi mağara girişini açar ve Yedi Uyurlar'la karşılaşır. Şehir'de haçlı bir sürü bina görüp hayrete düşerler. Dakyus zamanında kalan altınları harcamaya çalıştıkları zaman Psikopos'un karşısına çıkarılırlar. Hikayelerini dinleyen psikopos bunun bir mucize olduğunu söyler.

Bunlar Hristiyanlıkta Malta, Malchus, Martinianus, Dionysius, Joannes, Serapion, ve Constantinus adındaki azizlerdir. Başka kaynaklar başka isimler verir.

Efsanenin bu sürümü ise Kuran'da ki Kehf suresinde(18. sure) anlatılanlara benzemektedir. Bahsi geçen kişiler Philedelphia (Bugün Ürdün'deki Amman şehri) şehrinin soylularıdır. Liderleri Maximillian (Yemliha), o sırada şehri ziyaret eden Roma İmparatoru "Haderanius" (Hadrian)'a başkaldırır ve put tanrıları inkar ederek sadece Nuh'un, Musa'nun, İbrahim'in ve İsa'nın Tanrı'sının tapılmaya değer olduğunu söyler. İmparator idam edilmelerini emreder.

Kapatıldıkları zindandan kaçarlar ve sığınacakları bir mağara bulurlar. Yedisi ve bir köpek (Kitmir veya Kıtmir) mağarada uyuya kalırlar. Bu mağaraya gelen askerler şaşırmış ve isteri içinde geri dönerler. Bunun üzerine komutanları mağara girişinin taş ve harçla kapatılmasını emreder. Yedi kafir'in burada ölüme terkedildiklerini anlatan bir levha bırakarak giderler.

300 yıl kadar sonra uyandıklarında, Maximillian'ı şehre yiyecek almak üzere gönderirler. 300 sene önceki paradan şüphelenen fırıncı onun bir hazine bulduğunu zanneder ve bunu kendisiyle paylaşmazsa onu ele vereceğini söyler. Askerler gelir Maximillian'ı yetkililere götürürler. Yetkililer ilk önce ona inanmasalar da daha sonra ikna olurlar ve bunu bir mucize sayarlar.

Efsanenin birkaç değişik sürümü bulunmaktadır. Bunlardan birinde kaçan beş genç vardır, yolda bir çoban ve çobanın Kitmir adındaki köpeği de bu beş gence katılır. Çoban onları saklanmak üzere bu mağaraya götürür. Başka bir sürümde ise çoban bu yedi genç ve köpeğin bulunduğu mağaranın yerini kralın askerlerine göstermiştir.

Ashab'ül Kehf ile ilgili mağaranın ise sınırları içinde olduğunu iddia eden 33 kentin dördü Türkiye'dedir: Afşin, Efes, Selçuk, Lice ve Tarsus. Hırıstiyanlar tarafından kabul edilen sürümdeki mağara Selçuk ilçesindeki Efes antik şehrinin yakınlarındaki Panayır Dağı eteklerinde bulunmaktadır




Limit Doldu / "limit has been reached"


Limited Download / Sınırlıgınırlı: 30



0 com

ZAC KEILLER - Migration EP (2005)



" Saplantı nevrozu, (Fransızca nêvrose obsessionelle, İngilizce obsessional neurosis, obsessivecompulsive (pyscho) neurosis) hastanın kendisini sürekli olarak duygulara kaptırmaktan, belli düşünceleri aklına getirmekten, belli davranışları bir tören (ritüel) havasında yinelemekten bir türlü yakasını kurtaramadığı nevroz türüdür.
Kimi zaman çok ağır bir durum gösterebilir. Kişinin mesleksel uğraşını sürdürmesine engel olabilir. Gündelik hayatta yaşadığı birçok şeyden kopmasına, düzensizleşmesine neden olabilir. "





ZAC KEILLER - Migration EP 

limit has been reached


limited : 20


0 com

Fausto Maijstral (Italy) / Tastumi Rtusui (Japan)


Fausto Maijstral (İtaly) / Tastumi Rtusui (Japan)

14 / 03 / 2012 - Peyote Bar / Istanbul

Event: http://peyote.com.tr/v3/?p=5144


Fausto Maijstral

DuChamp ve Will Gresson’dan oluşan ikili, deneysel müzik, sesli anılar, emprovizasyon, drone ve alan kayıtlarına olan karşılıklı ilgileri temelinde, çoğunlukla emprovize olarak ses manzaraları yaratıyor.

A duo formed by DuChamp (baritone guitar, voice, effects) and sound artist Will Gresson (guitar, effects, voice, field recordings).

The band explores the middle ground between their mutual interest in experimental music, souding memories, improvisation, drones and manipulation of field recording, performing largely improvised soundscapes. Individually both musicians have been involved in various solo and group performances, and performed with Concern (US), Family Battle Snake (GR), Steindor Kristinsson (IS), Iku Sakan (JP), Bemydelay (IT) and Rella the Woodcutter (IT), and opened the 2011 edition of Occultofest in Ausland, Berlin.

selaijs selektivehoerenarchiv.bandcamp.com/track/fausto-maijstral-loophole-15-12-2011

Tatsumi Ryusui

Berlin’de yaşayan deneysel müzik sanatçısı Tatsumi Ryusui, gitar, oyuncaklar, kalimba ve kendi yaptığı çeşitli enstrümanları kullanarak narin, güçlü ve büyüleyici ambient dokularını, hipnotik drone’lar ve gürültü ile birleştiriyor.

Tatsumi Ryusui is a Japanese sound artist based in Berlin, active in impro/experimental scene since two years, collaborating with several artists, such as François Sallé (FR), Iku Sakan (JP), Emme (IT), Micheal Chinen (US) and also member of the noise trio Palatial, with Will Gresson (NZ) and Sasha Mandel (DE).

Tastumi use guitar, toys, kalimba, ovosono, several self build instruments all processed to gain delicate, powerful and astonishing ambient textures that connect drone and the catartic side of noise.

soundcloud.com/tatsumi-ryusui



0 com

Yakın da / Comming Soon


Sindre Bjerga
0 com

Java Delle (Germany) / Heavy Machinery (Turkey)


TRansmit// sunar : SIGNALS FROM OUTSIDE # 21
experimental electronic noise music events - istanbul
Deneysel Elektronik Müzik Konserleri


7 Mart Çarşamba, saat: 23:00 / Peyote : peyote.com.tr/v3/?p=5104



Ülkemizde, günümüz elektronik, deneysel ve avant-garde müzikleri adına yaptığı çalışmalarla tanınan, TRansmit Müzik, hazırladığı 21.ci gecede, Almanya’dan genç kuşak bir elektronik müzisyeni konuk ediyor.
SIGNALS FROM OUTSIDE, yurtdışından gelen müzisyenlerle yapılan canlı performans etkinliklerini kapsayan bir proje, konserler dizisinin yirmibirincisi, ilk defa ülkemize gelecek müzisyen, “Java Delle” ile sürüyor.
Bu etkinliklerin temel amaçları arasında, yurtdışında, bu alanda çalışma yapan nitelikli müzisyenlerle, Türk müzisyen ve dinleyicilerini buluşturmak ve ortak bir paylaşım alanı yaratmak, önemli yer tutmaktadır.

Geceye, Java Delle (Almanya) ve Heavy Machinery (Türkiye) canlı performansları ile katılıyor.

JAVA DELLE: Alman müzisyen Tim Tim ’in noise müzik projesidir. Sanatçı, yaptığı harsh noise çalışmalarını, “Electronic Junk” olarak adlandırmaktadır. Bu müzik dinleyenlere, bir hurdalıktan gelen sesleri dinliyormuş hissi yaşatır, tabiki doğal olarak sesler sert ve yüksektir. Müzisyenin ilk Cd’si de "Electronic Junk Addicted" adıyla yayınlanmıştır. Sanatçı, İngiltere, İskoçya, Avusturya, Polonya, Slovakya, Finlandiya, Letonya, vb. bir çok Avrupa ülkesinde konserler vermiştir. Yanı sıra, Tim Tim, Hamburg’da yerel bir radyoda "Zor İnsanlar İçin Zor Müzikler" adlı bir deneysel müzik programı yapmaktadır.



HEAVY MACHINERY: Heavy Machinery, ülkemizin experimental industrial, noise müzik öncüsü, Batur Sönmez 'in yeni harsh noise / industrial müzik projesi. İlk müzik ve görsel - işitsel sanat çalışmalarına 1998 yılında başlayan Sönmez, experimental, electronic, industrial, noise müzik alanında, tüm dünyada tanındı. Bir çok projeye imza atan sanatçı, Japonya'dan İspanya'ya, Rusya'dan Lübnan'a, Dünyanın bir çok ülkesinde çeşitli festival ve konserlere katıldı. Sönmez, son yıllardaki, yeni deneysel, elektronik, avant-garde, güncel müzik projelerini, kendi adı altında sürdürmektedir.


Ayrıca, Arkaoda'da ki geceye Ünver Şahin ve Asaf Zeki Yüksel özel duo performanslarıyla katılacaklar.

Giriş ücreti: 10 TL

---
SIGNALS FROM OUTSIDE is the one & the only experimental, electronic, noise music live event series in Istanbul, Turkey. The events were curated / organized by Batur Sonmez since 2006. The idea was cultural and artistic exchange between musicians / artists from abroad and musicians / artists from Turkey.

Live performances:
JAVA DELLE (Germany)
HEAVY MACHINERY (Turkey)

---
Bu etkinlik, elektronik müzik öncüsü Karlheinz Stockhausen ‘a itaf edilmiştir.
This event was dedicated to electronic music pioneer Karlheinz Stockhausen.




.

.

Öpücük